bugün

entry'ler (289)

kimse okumasa da

insan bir şeyi başardıktan sonra övgü dolu cümleler yazmak ister ama hiç bir başarı cezasız kalmaz.

Kırılır kalbi takılı kalır aklı.

Evet başardım ve mutluyum şu an.

Güzel ve başarılı bir pazar günüydü.Tıpkı senaryosunu yazdığım gibi.

Biz içimizden ne geldiyse yaptık.

Ama bizim yaptıklarımıza karşı olan hayatın tavrı yapıyor tabi yapacağını.

Kimseye yapma diyemeyiz ve kendi içimizde sorgularız olanları.

Olacaklar olurmuş diyorlar.

Olmasını istediklerimizin olmamasında varsın olsunlar diyorum.

Ne yapalım hayat böyle bir şey işte.

kimse okumasa da

Olacaklar olurmuş diyorlar.

Olmasını istediklerimizin olmamasında varsın olsunlar diyorum.

Ne yapalım hayat böyle bir şey işte.

kimse okumasa da

Deli cesaretimin olduğunu söyledi ya hayatımın kadını.

O anlamadı ama ben ondan habersiz acayip mutlu oldum.

Duyduğum haz yüzünden çenem düştü ve bir sürü hikayeler anlattım.

kimse okumasa da

Bayram diye kesilen hayvanlar insanların midelerine inecek.

Midelere inen etler aynı şekilde öğütme ve fayda sağlama konusunda farklılık göstermeyecek.

Bir kaç küçük plastik poşet haricinde kimseye et hediye edilemeyecek.

Halk zaten zor durumda.

Bayramdan bayrama sofrasında gördüğü eti ilk yediğinde;kendini yorgun hissediyor ne kadar uyusa da bir türlü uykusunu alamıyor.

Bayram izni boyunca yorgun argın gezerken bir karar veriyor.

Evde et bol ya.

Yarın kavurma yapmayın.Ağır geliyor,yıl boyunca yemeklerin içerisine karıştırın zenginlik olur.

Ne yapsınlar?

Etin tamamını dağıtıp yıl boyunca kurdukları damak tatlarını bir çırpıda savursalar mı?

Kesilmesin hayvanlar ama karnımızda doysun.

Bitkisel beslenelim dersen onlarında canı var.

Takılma aldıkları canlara insanlarında canlarını alıyorlar.Tek fark senin gibi etlerini yemiyorlar.

kimse okumasa da

Kafaya takacak bir sürü şey varken neden bunları kafana takıyorsun?

Sorusuna verilecek en güzel cevabı eminim sende bilmiyorsun.

Güzel bir dünya için çaba harcarken çabaların gözle görülmeyebilir.

Farkında olmayabilirler.

Kendi açılarından baktıkları için pencerelerinde seni görmeyebilirler.

Hayalperest bir adamın kurduğu çeşitlilik gösteren ideallerinde bireysel çıkarımlar gözetmek beni oldukça üzen bir konu.

Sadece hayal kurmuştum diyebilirdim ama daha fazlasını yapıp manevralarınızı hesaba katmadan aslında kendime inanmıştım.

O kafaya takılacak şeyler hayatta hala varken bizim taktıklarımız saçma gibiyken asıl kafa yoranlar yanımızda olan beyinlerin bizi üzen düşünceleri.

kimse okumasa da

yemyeşil bir ovada koca bir ağacın gölgesinde tüketmek ömrü ve hesap yapmadan düşünmek.
ait değilim yaşamınıza ve bocalıyorum her seferinde.
beni salak zannediyorsunuz ama salaklığım salak olduğum için değil.
buraya ait değilim.

kimse okumasa da

Severiz olumsuzlukları hüzün basan iklimleri.

Bakışlarımızı ıslatanlar bizi daha güzel yapar.

Bize yazdıkları olumsuzluklar ödeme zamanı geldiğinde karşımıza çıkanlar zekamızın sayesinde mantıklı açıklamalar ile defolup bize yeni hayal kurma imkanları tanırlar.

Ne kadar olumsuzluk verirsen o kadar mutlu ve o kadar güçlü olurum.

Güzel kaybetmeleri çaresiz kalışları bir borç bilirim kendi adıma.

Mutsuz edenler olmasaydı ben nasıl bilirdim kıymetini mutluluğun?

Hayatımda ardımda kalanlar,terk edenler ve hakkımı yiyenler unutmayın ki;

Ben öyle yada böyle mutluluğun peşinden gidip bulurum yaşam kaynağımı.

Beni ezilmişlik hakkı yenilmişlik götürür sevdiğim yerlere.

Yazan adam yazmıştır kendi senaryosunu.

Gözlerini kapar ve teker teker yaşar geleceğini.

kimse okumasa da

Domates salatası üzerinden konuşmak gerekirse olmadı duyduklarım.

Sevmek suçum olmuştu ve üzerime yıkılan suçum yüzünden aç bırakılmıştım.

Yoksa doğruydu hep aynı yerlere gidip hep uzaktan bakıyorduk çok para olan pahalı yaşamlara.

Biz sağlıklı yürüyüşler yapmaya çalışıyorduk.Bol karbonhidratlı beslenme alışkanlığımız yüzünden başımıza iş gelmesin diye temkini elden bırakmıyorduk.

Çay demleyelim diye kocaman bir termos almıştık.En azından termosa sahip olduğumuz için övgü dolu cümleler okşayabilirdi gururumuzu.

Elde yiyecek sepeti taşımak yormaz adaletsizliğin bükemediği bilekleri.Üşenmek yüzünden undan yapılan yiyeceklere laf söylersen lokantalarda satılan unlu ürünler sana alerji yapar.

Domatesten birde börek yapılır ve beni mutlu eder.

Mutluluğun resimlerini çekmek gerekirse yemek yemeyi de mutlu olmayı severim.

Acı biberin turşu olsun diye su dolu kavanozun içerisine sokulmasında ağzım dilim yansa da seviyorum hayatı lezzetli yaşamayı.

Domatesin salçası da yapılır ya.Parmak parmak tatmak ne güzeldir öyle tuzlu tuzlu.

Benim kızma değil küsme alışkanlığım var.Zor insanım sonuçta.Benimle anlaşmak için dünyanın en büyük çabalarını sarf etmek gerekir.

Organik almak haddimize değil ona en yakına ulaşmak için verdiğimiz çabalar gereksiz ve çok sıkıcı.

Glikoz şurubuna karşı verdiğimiz çabalar anca yaşam kalitemizi düşürüyor ve gereksiz gerginliklere yol açıyor.

Bundan sonra domatesli yiyecekler yemesem de olur.Domatesli günlerim varsın olmasın.Zaten en çok domates kabul edilmiyor ihracat yaptığımız ülkelerden.

Tek suçum domates sever olmak.

Bir domatesi,kuru soğanı ve sıvı yağı çok sevdim.

Karıştırarak yemeyi sevdim diye suçlamayın beni.

kimse okumasa da

Ekmek arası köfte yanında ayran ve domates salatası.Domatesler kırmızı biberlerle harmanlanmış.

Domates böreği içine taze çekilmiş kıyma karıştırılmış.Yine yanında doğal kıvamında ayran.

Tavuk etli istiridye mantarı ve pilav yanında acı biber turşusu.

içini kendimiz yaparak pideciye yaptırdığımız lahmacunlar.

Bu kadar fazla yemeye paramız anca yetiyor.Bu kadar porsiyonu yemek için müdahale etmesek küçük porsiyonlar yüzünden aç kalırız.

Ev yapımı çiğ köfte yine yanında ayran.

Yemekten sonra demli çay ve ay çekirdeği.

insan gece yarılarında alkollüyken bir başka acıkıyor.

Dışarıda kokoreç kokuları etrafa yayılırken paramızın anca yettiği çiğ köfte standına yanaşmak isterken içeriğinde bulunan glikoz şurubu soğuttu bizi dışarıya çıkmaktan.

Uyursak geçer açlığımız ve umutlarımız.

kimse okumasa da

Yıkmışlar ve yerine başka bir şey yapmışlar.

Önünden geçip hatırlayıp anlamak için bile şansımız yok izin vermiyorlar.

Hayal ediyorum da özlüyorum ve iç çekiyorum.Aynı yerlere gitme alışkanlığım var ama katili ben değilim o zamanların.Buna kesinlikle eminim.

Tıpkı yıkıp yerine yaptıkları şeye katkımın olmadığı gibi.

Bana sorarsan canım yanmaya devam ediyor.Senin yanan bir canın var mı bilmiyorum?

Orada yaşayan ağaçları ve dokunduğumuz yerleri düşünüyorum.

Bir şey demeyecek misin kayıplarımız için?

Basit bir cevap almak bile bu kadar zor.Yoksa sende mi çok mutlusun üzerine yaptıkları şey için?

Sadece orayı yıkmamışlardı.Hatırladıklarımızın üzerinde beyaz toz bulutları yükseliyordu.

Yaşlanmak yaşıtlarımızın başına gelen işlerden biri.Aynada kendimizi seyretmeyi bırakıp fotoğraf karelerinde göbeğimizi beğenmeyip beyazlaşan saçlarımıza aldırıp kabul etmek kaybetmeyi.

Bir zamanlar ne kadar güzeldin.

Şaşırdım seni kapıda gördüğümde.Hala güzelsin ama eskiden böyle değildin.

Motorun arkasına almadığım kızı buldum ve konuştum.Özür diledim kusura bakma dedim.

Bu hayat o kadar kötü ve anlamsız.Adamın canına okuyor.

Sarhoş olmak güzel ama karaciğerimin özgürlüğüne hayal kurma yeteneğine dokunma tabiat ana.

kimse okumasa da

Öylesine düşmüştü akıllarına ve öylesine aramışlardı beni.
Utanarak ve sıkılarak konuşurken ev ortamında ne kadar kibar konuşuyorsun derken çocukluğumu hatırlamıştım.
Seslerini ayırabiliyor tanıyordum teker teker.
Aramaları sadece beni değil ev halkını mutlu etmişti.
Unutmamışlardı.
O kadar anlatmıştım ki hepsi yakından tanıyor gibiydi.
Onların doğum günlerinde bende onları aramış tebrik etmiştim.
Sonralarda ara ara aradım ve çocukluğumuzda ki gibi konuştum.
Bir şey değişmemiş gibiydi.
Çocukluk arkadaşlarımdan biri yanıma gelip beni bulmuştu.
Sordum ona o da diğerleriyle görüşmeyeli yıllar olmuştu.
Hayal gibi geçip gitti.
Sonra kimse aramadı kimse hatırlamadı.
Doğum günümde aramayan dostlarım beni umutlandırmıştı.
Bundan sonrası yine sessizlik yine inziva.
Kimseye kızdığını belli etmeden kendince yaşamak.
Tabiat ana ne kadar yaşamımıza izin verirse eğer o kadar fikirlerimizi kafamızın içinde yaşatacağız.
Bir sene o kadar çabuk geçti ama hayal kırıklığı hiç geçmez gibi duruyor.

kimse okumasa da

Yapmak istediğim işi yaptırmıyorlar yapmak istemediğim işi yaptırıyorlar.
Yapmak istemediğim işi yapmayayım diye önüme engeller çıkarıyorlar.
Moral durumum bitmiş vaziyette.
Teras katında ki odamda iyi durumda ki çiçeklerim artık pek iyi gözükmüyor.
Çoğu kendini ağaç zannedip yapraklarını döküyor.
Akvaryum su sızdırıyor,balıklar büyümeden ölüyor ve ben artık gökyüzüne bakıp kendimi enerjik hissetmiyorum.
Havaların ısınmaya başlayıp geç kararmaların da aydınlık bir şey görmek ruhumu mutlu etse de mutlu adamlar sıralamasında yerim yok biliyorum.
Basit bir yazım dilinde anlatmaya çalışsam da anlattıklarım ve anlatmadıklarım öyle kolay ve aşılacak şeyler değil.
Kafamda ki isyan canım yandıkça ve canımın daha çok yanacağı ihtimallerinde daha çok artıyor.
Kendine mutluluk konusunda bir şeyler bulma konusunda fakir olmayan adam gözünün önünü göremiyorsa;
Bu acıdan kaygıdan değilde olsa olsa hayal kırıklığıdır.
Kırılan insan hiç bir şeye inanmaz.
Algılarıma karışan umutsuzluklar dayanma güçlerime karışıp beni yerle bir ediyorsa;
Dayanak noktası ve gelecek adına umut yok demektir.
Çoluk çocuk doysun diye çalışırken bile iç huzurum yok.Önümüze gelen tehlikeler ihmal edilemeyecek kadar önemsiz değil.
Ayakta kalabileceğimiz kadar ayakta kaldıktan sonra gitmek sorun değil.
Bu saatten sonra akıllanmak ve senden sonrası kötü olmasın diye yatırımlarda bulunmak.
Yazdığım güzel bir romanım var.
Belki kimsenin ilgisini çekmez.
Yayımlansa o zaman etkilerini görebiliriz.
Sonuç olarak değerimizin olmadığı hayatta iz kalacak bir şeyler anlatmak için köle düzeninde çalışmamız gerekiyor.
Karnımızı doyurmak için sağlımızın bozulmasına mecbur kalmak zorunda kalıyoruz.
Aç kalmamak için kendimizden vazgeçiyoruz.
Bizden geriye kalan umutsuz ve kayıtsız bakışlar.
Uçup giden ruhsal sağlığımız gençliğini düşünüp kendini sonsuzluğa gidecek gibi hissediyor.
ilk hikayesinde başaran insanlar var.
Ben ilk hikayemi kimseye okutmadım.
Ben yazdıkları okunmayan ve çareyi meyhanelerde kendiyle konuşan yazar olmaya çalışan bir adamım.

kimse okumasa da

Kafamız yönetiyordu bizi ve biz kafamızın yönetiminden şikayetçiydik.
Kafamıza suçlamalarda bulunuyorduk neden böyle kafa yapısına sahip oldun diye?
Kafamıza anestezi olmadan müdahalede bulunmak ve onu yenisiyle değiştirmek mümkün değildi.
Haksız mıydı sanki?
Ne güzel gidiyordu?
Dışarıdaki yaşamda maddi kayıplar ve küçülüp kendi haline çekilme olayına alışılmıştı ama bedendeki nüfus daralmasına tahammül etmek hayatın ona karşı nankörlüğü gibi geliyordu.
Çok para sahibi olmak istemiyoruz bari bizi rahat bırakın söylemi üzerine kurulan ateşkes eylemleri neticesinde karara bağlanan barış antlaşmaları sağlığımıza sıçrayan işgal hareketlerinde hükmünü yitiriyordu.
Biz okzijeni ve karbondioksitin sebebini bilip seviyorduk yaşamayı.
Hastalanmak şartlar arasında yoktu.
Kafa bu şartlar altında hastalanmasın da ne yapsın.
Kırılgan hareketleri yüzünden onu suçlamak sorunu görmezden gelmek demek.
Ne yapsın üzülmeden isyan etmeden olduğu gibi kabul edip üzerine teşekkür mü etmeli.
Rüzgar ters yönde esiyordu ve biz solunum olayımıza karışan sebebini bilmediğimiz mikrop diye tabir ettiğimiz şeylerin neticesinde soğuyorduk yaşamaktan.
Kafamız ve bedenimiz ortak çalışıyor gibi gözükmese de ortak bir karar alabiliyordu.
Kimin kimden şikayetçi olmasının bir önemi yoktu.
Birbirimiz hakkında konuştuğumuz her şeyi duyuyorduk.
Eğer bir gün bedenin kullanım süresinin dolduğuna inanırsak kafanın şalterini kapatacaktık.
Son antlaşma buydu.
ister kayda geçirin ister geçirmeyin.

kimse okumasa da

Bir çocuğun hayali oyun alanına sahip olmak bugünün çok pahalı ve imkansız bir kaç metre kare toprağa sahip olmak.
Dikili bir ağacımız olsun isteriz saksıda olanına bile razıyız yeter ki denizleri görelim ve kendimizi yalnız hissetmeyelim.
Yüzümüze özlediklerimizin kokularını getiren rüzgarlar vursun.
Varsın olmasın çok önemli değil paralı rahat bir yaşam.
Mutluluk olsun ve hala umut dolu bir yolculuğa inanç olsun.
Renkli kalemlerle duvarları boyayan küçüklüğümüz ve kara kalemlerle yazılmış gururlu geçmişimiz olsun.
Hatırlananların güzelliğinde kahramanlık hikayeleri anlatılırken kabaran göğsümüz ve pişmanlık duymayan seçtiğimiz hayatlar.
Sırtımızda yük ve gökyüzündeki maviliklerde aradığımız denizler.
Zengin olmanın türlü türlü yollarını bilenlerin o amaç uğruna yazılan kitaplardan öğrenmediğine eminiz artık.
Aşk romanları diye küçümsediğimiz türler en azından amaca ulaşmak için kitap sahibi olup okuyorlardı.
Ergenlik döneminde karşı cinsi düşünüp fantezi üretmek için bile dergilerde yazanları okumak gerekiyordu.
Birde alt yazılı filmlere gitmek okuma kültürünü geliştiriyordu.
Yazmak ve okumak insanı kirli yapmaz.
Kafanın içindekiler ve yaşadığın zaman senin parçandır.
Rüzgarlara karışan karlı bir gecede ellerin paltonun cebinde geleceğe hala umutlu bakabilmek ya iyi niyetindir yada bir çıkış yolu biliyorsun demektir.

kimse okumasa da

En ucuz en adi walkman kulaklığını alıp böyle zehir olur müzik dinleme zamanları.
Bira çok pahalı geldiğinden dolayı köpek öldüreni kendimiz üretip içiyoruz.
Gece yarısından sonra kendimizi ayrılan saatlerde biraz olsun özgür ve rahat hissediyoruz.
Zaten mutluluğumuz öğleye doğru ayıldığımızda yoğunlaşıp karışıyor gidenlerin karıştığı bulutlara.
Günün kime göre işe yaramayan saatlerinde faaliyetlerde bulunmak bırakın da tasarruf yetkisi bizde olsun.
Sizin sabah saydığınız saatlerde biz yeni uykuya dalmış isek;bizim size göre çalışma programımızı ayarlamamız mı gerekiyor?
Yatağımızdan geç kalksak ta en çok ezilenin biz olduğu gerçeğini kimse değiştiremez.
Sırf bizi bu yüzden yargılamak ve bize kendini kötü hissettirmek sizin yıldırıcı yöntemlerinizden biri olsa gerek.
Senden zaten bir şey olmaz ki demek ve yalnız bırakmak olsa olsa kötü niyet sahibi olmak.
Gün ışığında kötü hava şartlarına aydınlık yüzümüzle bodoslama giderken ayaklarımız ve ellerimiz üşüyor ama kimse yüreğimizi üşütemiyor.
Biraz olsun işimizi iyi yapıp bizi seven insanlar biriktiriyoruz.
Karnımız doysun diye çalıştığımızdan dolayı dahili harcamalara ayıracağımız çok fazla paramız yok.
En ucuz malzemeleri alıp geçinmeye çalışıyoruz.
Erken yatmayacağım,erken kalmayacağım,şarap içmekten vazgeçmeyeceğim.
Bildiğim yoldan yürümekten vazgeçmeyeceğim.

kimse okumasa da

Hayat işte yaşamayı dayatıyor ama biz hayatın kör noktalarında kendi hayatımızı yaşıyoruz.

kimse okumasa da

insan kendine aynı vitrinlerde gördüğü gibi bir yılbaşı gecesi istiyor.
Yada çocukluğunda olduğu gibi masanın ortasında tavuk pilavla başlayan yiyecek saadeti.
Hiç bitmesin istediğin ve sabah olduğunda yataktan kalktığın baş ağrılı günün sıradanlığında ellerinden kayıp giden çocukluğun ve hayallerin.
Kurduğun hayallerin zaman tarafından yenilip içilmesi
Cebinde bol para ve umutların olsa ve sırf hayalindeki yılbaşı gecesi için bir sahne kurmak için günlerini ayırsan.
Tıpkı ışıltılı tezgahlarda gördüğün gibi.
Bol ışıklı bol eğlenceli ve bol alkolün olduğu sanat dolu bir yeni yılı karşılama.
Çocuklara hediyelerinin verildiği ve mutlu küçüklerin sıcak evde oyunlar oynaması.
Sevinçten akan gözyaşların gece boyunca yazılan eserler gibi ortalarda gitar eşliğinde gezinmeleri.
Yeni yıl hazırlıkları yapılırken deli gibi çalışmak ve hazırlıklar için çalışma zorunluluğuna hayır.Ve yeni yılın ilk sabahında işe gitme zorunluluğu kölelik derecesinde mecburiyet.
Gel de bu iklimde hayal kur ve hayallere inan.
Müşteri seninle konuşuyor ve sen anlıyor gibi yapıp her seferinde evet deyip geçiçtiriyorsun.
Çünkü kafan kazan gibi.
Sanki bir tek ben yeni yılı kutlamışım.

yazarların kız çocuklarına koymak istediği isim

Edebiyat.

kimse okumasa da

Yenilmiş hakların üzerine düşünen kendisi için elinden gelenin fazlasını yapmayan adamın öyküsüydü.
Kendisi için çıkar elde etmenin yaşı ilerledikçe bir faydasının olmadığını fark etmişti.
Küçük mutluluklar için manevralar yaptığını inkar etmese de kazanç sağladıkları hiç bir ahlak kuralında müebbet hapsi öngörmüyordu.
Yinede suçluluk duyuyordu çıkar sağladıklarından.
Yağmur delinmiş gökyüzünden yağarken ıslanmamak için bir yere sığındığında yapraktan seken damlalardan korunmak için yaptıkları elinden geldiği kadardı.
Kendini güneşli yanda bıraktığına inanmak insanlık için evcilik oyunu kadar gerçekçiydi.
Kimsenin hakkının yenilmesine tahammül edemiyordu.
Ezilenlerin yanında yer almak ve onlarda kendinden bir şey bulup ezilen adam olduğunu düşünmek onun zenginliğiydi.
Öyle gözükmüyordu ama ezilen tabaka sınıfındaydı.
Akıl sonradan başa geliyordu.
Kendi gibi değişen yaşam onu şaşırtmıyordu.
Teknolojiye ve gelişen yaşam standartlarına inat onun inandığı fakirleşen insanlar vardı.
Hayat ve o zıt yönlerde ilerliyorlardı.
Herkes geçmişin uzağında uzay çağına eriştiğini zannediyordu O ise gelişmenin kendi geçmişinde olduğuna inanıyordu.
Bir şeyi hatırlamak ve bir gün her şeyin daha güzel olacağına inanmak uyku kadar güzel.

kimse okumasa da

Uyurgezer yaşarken kendimi özel ve eşi bulunmaz zannediyordum.
Terk edenlerin geçmeyen acılarını düşündüğümde kaybedenin onlar olduğunu zannediyordum.
Oysaki her seferinde bana alışma bundan sonra ki hayatında ben yokmuşum gibi tasarla hayatını diyorlardı.
Beş yaşında çocuk gibi anlamadan gülümsüyordum aldandığım yüzlerine.
Kendimi bir gün düşünce adamı sanatçı yada hali vakti yerinde iç huzuru yüksek bir adam olacak zannediyordum.
iflasım sadece ticari savaşta değilmiş,çoktan kaybetmişim çıktığım oyunları.
Uzun zannettiğim ömür boyunca boşa harcamışım dinamik zamanlarımı.
Her şeyi kendin gibi iyi zannetmek yanılsamanın denek olarak kullandığı ilizyonmuş.
Maddiyatı ve maddeyi iyi bilenlerin yanında hala yorulmadan hayal kırıklığına uğramak.
Bu gibi adamlar hep statü ve zaman kaybeder.
Uzaktan onlara bakıldığında bir gelecek görülmediği için kimse yanlarında olmak istemezler.
Genel ruh durumları yalnızlıktır ve en çok kendileriyle konuşmayı severler.
Hep kaybettiklerinden dolayı trajedileri ve duygusal sonları olan anlamsızlıkları severler.
Hep yetinirler ve ezilenleri ezmemek için onların önünde saygıyla eğilirler.
Giden ömür olsun rahat sürülecek yaşam olsun.
Göğüs kafesleri her nefes aldığında en yüksek rakımlı yükseltilerden bile daha büyük yükselirler.
Gönül ağırlıkları vardır ve çok yaşayanlardan daha çok kalırlar hafızlarda ve ölümsüzdürler.
Herkes gider ama onlar hep kalırlar.
Zamanın işi yaşayan ölümlüleri yok edip unutturmak.
Bir onlara yetmez zamanın gücü.
Çünkü onlar gönüllerde yaşarlar.